Boğaza girdik ve aynı anda sert bir poyraz da başladı. Arkadan gelen rüzgar yelkenleri şişirirken, birazdan başlayacağı besbelli olan yağmurdan önce etrafı görebilmek için kaptan köşkünün önündeki ayaklığa çıktım. Sol tarafım Trakya, öteki yanım da Hellespontos’tu şimdi ama bu iki yaka arasında görünüm olarak belirgin bir fark yoktu. Trakya’da da Türklerin Çanakkale dedikleri Hellespontos’ta da her taraf defne, harnup, meşe, karaağaç, çınar, kestane, incir ve ahlat ağaçlarıyla doluydu. Ağaçların arasında da göz yaylımı bodur çalılıklar uzanıyordu.
Benim emektar Saint-Albas’ı limana yanaştırdık. Bir zamanlar anlı şanlı Napoli Prensi Kupası’nı kazanmış olan, beni Akdeniz’in bir ucundan bir ucuna gezdirip duran, altın sarısı bir akşam yahut mavi mineden bir sabah, demirimin düşmediği sahil bırakmayan yaşlı uskunamı limanda demirledik.
Gemide yiyecek ve içecek hiçbir şey kalmadığı için limana çıkmam lazımdı ve ben korkuyordum. Akdeniz limanlarında nasıl soyulduğum aklıma geldiği için korkuyordum. Benim iki direkli ihtiyar kızla Akdeniz limanlarını dolaşırken karşılaştığım soygunları düşündüğüm için korkuyordum.
Ne zaman kumanyamızı düzmek için bir limana uğrasam, oranın insanları, adeta diri diri derimizi yüzerdi. Hele İtalyanlar, Maltalılar ve özellikle de sanki doğuştan hırsız olan Yunanlılar.
Şimdi ise Türkiye’deydik. Safkan Ortodokslar bizi böyle acımasızca soyarken, Müslüman ve barbar olan Türkler kim bilir bize neler yaparlardı? Ne çare ki açtık. Korkudan titreyerek gemiden indik...
Benim emektar Saint-Albas’ı limana yanaştırdık. Bir zamanlar anlı şanlı Napoli Prensi Kupası’nı kazanmış olan, beni Akdeniz’in bir ucundan bir ucuna gezdirip duran, altın sarısı bir akşam yahut mavi mineden bir sabah, demirimin düşmediği sahil bırakmayan yaşlı uskunamı limanda demirledik.
Gemide yiyecek ve içecek hiçbir şey kalmadığı için limana çıkmam lazımdı ve ben korkuyordum. Akdeniz limanlarında nasıl soyulduğum aklıma geldiği için korkuyordum. Benim iki direkli ihtiyar kızla Akdeniz limanlarını dolaşırken karşılaştığım soygunları düşündüğüm için korkuyordum.
Ne zaman kumanyamızı düzmek için bir limana uğrasam, oranın insanları, adeta diri diri derimizi yüzerdi. Hele İtalyanlar, Maltalılar ve özellikle de sanki doğuştan hırsız olan Yunanlılar.
Şimdi ise Türkiye’deydik. Safkan Ortodokslar bizi böyle acımasızca soyarken, Müslüman ve barbar olan Türkler kim bilir bize neler yaparlardı? Ne çare ki açtık. Korkudan titreyerek gemiden indik...
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.